Seray Zık
Kıyıdan Kente
Hayat suyun etrafında başlar. Derelerin kıyısına kurulur yerleşimler. Su, yalnızca aktığı bir kaynak değil; yaşamın örgüsünü kuran, yerleşmeyi biçimlendiren bir damardır. Yerleşmenin içinden geçen bu akış, hem yön verir hem de birlikte yaşamın mekânlarını tarif eder. İstanbul’un kuruluşu ve yayılması da kıyıya bağlıdır.
Suya yakınlık, tarih boyunca yerleşim kararlarını şekillendirmiştir. Ancak bu ilişki yalnızca fiziksel değil; toplumsal, mekânsal ve kültürel bir hafızadır.
Zamanla bu akışlar bastırılır, yer altına alınır, üzerleri örtülür. Su yolları, sarnıçlar, dereler ve limanlar görünmez hâle geldikçe, suyla kurulan ilişki de sadece fiziksel değil, mekânsal ve kültürel olarak kopar. Özellikle kıyı çizgilerinde yapılan dolgu ve müdahaleler, denizle olan bağın kesintiye uğramasına neden olur.
“Kıyıdan Kente” iz sürerek, İstanbul’un bastırılmış su belleğini yeniden görünür kılmayı amaçlar. Kıyı yalnızca bir sınır değil; bir geçiş alanı, bir eşik ve aynı zamanda bir dönüşüm mekânıdır. Su, taşıyan bir kanalın ötesinde; kentin belleğini, üretim biçimini ve kamusal yapısını şekillendiren bir yapıdır. Onun geçtiği hatlar, geçmişten bugüne uzanan birer hafıza izi gibi okunabilir.
Bu çalışmada suya bastırılmış anlamların izlerinin, mekânda yeniden okunabilir hâle gelmesi amaçlanıyor. Geçmişten gelen su izleriyle bugünün dönüşüm potansiyelinin birlikte değerlendirilmesiyle, suyun yeniden mekân kurucu bir unsur olarak ele alınması hedefleniyor.