Mimarlığın Geleceğine İşaret Eden 9 Bina
Mimar Marc Kushner 100 Binada Mimarlığın Geleceği (The Future of Architecture in 100 Buildings) kitabında dikkat çekici binalara hızlıca bakıyor. Kitap hacim olarak küçük olsa da ortaya atılan fikirler oldukça büyük. İlgi çekici ne kadara mal olur? Pencereler hakkında düşündüğümüz her şey yanlış mıydı? Kurtuluşu kağıt tüplerde bulmamız mümkün mü? Bunlar evimiz de dahil olmak üzere tüm binalar için sorabileceğimiz tasarım soruları.
Marc Kushner’e göre fotoğraf çekebilen akıllı telefonlar, insanların beğendikleri ve beğenmediklerini sergiledikleri bir kritik kültürü oluşturarak mimarlığın üretim ve tüketim biçimini yeniden biçimlendirdi.
“İletişim devrimi, hepimizi yapılı çevreyi daha kolay kritik etme konusunda daha konforlu bir duruma getirdi. Yaptığımız yorum sadece ‘Buna bayıldım!’ ya da ‘Bu mekan beni rahatsız etti.’ olsa bile. Bu geri bildirimler mimariyi sadece uzmanların ve kritiklerin özellikli hükümlerinden kurtararak, gücü binaları önemseyen günlük kullanıcılara çeviriyor.”
Görsel Kaynağı: Studio Gang Architecture
Mimarinin içinde yaşıyor ve çalışıyoruz. Eğer Şikago’daysanız karma kullanımlı Aqua Tower hem çalışma hem de yaşama mekanları sunan bir bina. Jeanne Gang ve ofisi Studio Gang Architecture tarafından tasarlanan bu 82 katlı gökdelen, yakından baktığınızda her katta bulunan balkonları ile denize nazır bir mülkiyet gibi görünüyor. Binaya daha dikkatli baktığınızda kendinize Marc Kushner’in sorduğu soruyu sorarken buluyorsunuz: ‘Balkonlar dalga oluşturabilir mi?’
Mimar Jeanne Gang 2010 yılında tamamladığı bu şaşırtıcı tasarımında, sıra dışı cephe için kişisel balkonların büyüklüğünden kesiyor. Bu noktada Kushner’in mimarlıkla ilgili sorularından bir kısmını keşfediyoruz. ‘Bu güzel ve provakatif yapılar yaşama ve çalışma mekanlarımızın geleceğini mi gösteriyor?’
Harpa Konser ve Konferans Salonu- İzlanda
Neden geleneksel yapı bloklarını hala aynı yöntemlerle kullanmaya devam ediyoruz? Rejkjavik’te bulunan Harpa’nın cam cephesine bir kez baktıktan sonra çevrenizdeki yapıların durumunu yeniden düşünmek isteyeceksiniz.
New York Limanı’na yapmış olduğu şelale yerleştirmeleri ile de bilinen Danimarkalı sanatçı Olafur Eliasson tarafından tasarlanan Harpa’nın cam tuğlaları, Philip Johnson ve Mies van der Rohe’nin ev tasarımlarında kullandığı meşhur dökme camın bir evrimi. Bu tasarımda Mimar Marc Kushner ‘Cam bir kale olabilir mi?’ Sorusunu soruyor. Bu binanın, olabileceğini gözler önüne serdiğini söylüyor.
Görsel kaynağı: WordBuild 365
Daha küçük mekanlara taşınmak yerine, neden çocuklar evden ayrılana kadar dairelere geçici eklemeler yapmıyoruz?
Japon mimar Shigeru Ban her zaman endüstriyel inşaat malzemeleri kullanıyor olması ile küçümsenirdi. Kendisi sevkiyat konteynırlarının barınak ve kartonlardan taşıyıcı yapmayı ilk deneyen tasarımcılardan. Duvarsız iç mekanları ve taşınabilir odaları olan evler inşa etti. Pritzker Ödülü aldıktan sonra mimari çevrede ciddiye alınmaya başladı.
Mimar Marck Kushner bu örnek üzerinden ‘Kurtuluşu kağıt tüplerde bulmak mümkün olabilir mi?’ diye soruyor. Christchurch, Yeni Zelanda depremzedeleri böyle düşünüyor. Ban buradaki halk için şu an Karton Katedral olarak bilinen geçici bir kilise tasarladı. 50 yıl ayakta kalabileceği öngörülen kilise, depremzedelere kiliselerini yeniden inşa etmek için ihtiyaçları olan zamanı fazlası ile tanıyor.
Görsel Kaynağı: J. Mayer. H
Görsel Kaynağı: J. Mayer. H
Bir şehrin kararı tipik bir ev sahibini nasıl etkilyebilir? Sevilya, İspanya’da yer alan Metropol Şemsiyesi’ne bakın. Marc Kushner’in sorusu şu oluyor: ‘Tarihi şehirler, fütüristik kamusal alanlara sahip olabilir mi?’
Alman mimar Jürgen Mayer Plaza de la Encarnacion’da yer alan Roma kalıntılarını güneşten korumak için uzay çağı görünümlü şemsiyeler tasarladı. Tasarımında kullanılan ahşap sistem, en büyük ve yenilikçi poliüreten kaplama bağlı ahşap inşaatlarından olarak kabul ediliyor. Metropol Şemsiyesi, doğru mimari tasarım ile tarihi ve fütüristik olanın harmoni içinde bir rada olabileceğini kanıtlar nitelikte.
Haydar Aliyev Kültür Merkezi- Azerbaycan
Görsel kaynağı: ArchDaily
Bilgisayar programları yapıların tasarım ve inşaat sürecini oldukça değiştirdi. Frank Gehry helezonik, kıvrımlı binayı icat etmedi ama yeni bilgisayar yazılımları ile ilk tasarlayanlardan olmanın avantajlarını gördü. Zaha Hadid gibi diğer mimarlar biçimi parametrisizim olarak adlandırılan yeni bir seviyeye taşıdı. Artık parametrik tasarımla şekillenen binaları her yerde görebiliyoruz. Örneğin Hadid’in Azerbeycan’ın başkenti Bakü’ye kazandırdığı Haydar Aliyev Kültür Merkezi gibi.
Bugünün mimarları, zamanında yalnızca uçak sanayisinde kullanılan güçlü programlarla tasarım yapıyor. Parametrik tasarım bu yazılımların yapabildiklerinin sadece bir kısmı. Her tasarım projesi için inşaat malzemeleri verileri ve lazer güdümlü montaj talimatlarını da sağlayarak, işveren ve inşaatçıların sürecin tüm aşamalarında hız konusunda yeni bir seviyeye ulaşmalarını sağlıyor.
Yazar Marc Kushner Haydar Aliyev Merkezi’ne göz attıktan sonra ‘Mimarlık pike yapabilir mi?’ diye soruyor? Cevabı biliyoruz. Bu yazılımların kullanımının yaygınlaşması çok uzun zaman alacak olsa da, bir gün evlerimiz bile kıvrılmaya ve pike yapmaya başlayabilir.
Newtown Creek Atık Su Arıtma Tesisi- New York
Görsel kaynağı: Ennead Architects
Mimar Marc Kushner yeni yapıların vahşice müsrif olduğunu iddia ediyor. Bunun yerine var olan binaların yeniden keşfedilmesi gerektiğini savunuyor. Bir tahıl silosunun sanat müzesine ve su arıtma merkezinin bir ikona dönüşebildiğini söylüyor. Kushner’in örneklerinden birisi Brooklyn, New York’ta yer alan Newtown Creek Atık Su arıtma Merkezi Binası. Bu binayı yıkıp yerine yenisini yapmak yerine toplum tesisi yeniden değerlendirip kullanıma soktu. Lağım suyu ve çöpün proses edildiği bir kısmı (Digester Eggs- Yumurta Biçimindeki Toplama Tankları) ise bölgenin ikonik komşuları haline geldi.
İşverenler ve tasarımcılar için; geri kazanılmış ahşap ve tuğla, mimari dönüşüm projeleri ve endüstriyel inşaat malzemeleri her zaman seçenekler arasında. Oysa banliyöde yaşayanlar ve yaşamak isteyen birçok kişi yıkılmaya yüz tutmuş yapıları alıp hayallerindeki evi inşa etmenin peşindeler. Şimdiye kadar kaç küçük taşra kilisesi eve dönüştürüldü? Eski bir benzin istasyonunda yaşayabilir miydiniz? Peki ya dönüştürülmüş bir konteynır?
Dönüştürülmüş Mimariye Ek Örnekler
- Londra’nın meşhur sanat müzesi Tate Modern, kullanılmayan bir elektrik santral binasından dönüştürüldü. Projenin mimarları Architects Herzog & de Meuron bu yeniden kullanım projesinin hayata geçmesinden bir sene sonra Pritzker Ödülü’nü kazandı.
- Madrid’de yer alan Hemeroscopium Evi’ni tasarlamak bir yıl sürse de, inşaatı bir haftada tamamlandı. Ev 2008 yılında otoparklarda ve otobanlarda kullanılan prekast beton kirişler ile inşa edildi. Malzemenin yeniden düşünülmesi ve kullanımı projesi Anton Garcia-Abril ve Debora Mess’in yürütücülüğünde Ensamble Studio tarafından tasarlandı.
- Bir başka Pritzker ödüllü mimar Wang Shu, Çin’de bulunan Ningbo Tarih Müzesi’nin cephesini deprem enkazından malzemeler kullanarak tasarladı. Marc Kushner’e göre ‘Var olan binalarımızı başka amaçlar için dönüştürerek onlara yeni bir gelecek kurmak mümkün.’
Zihnimizi açıp etrafı dinlemeye başlarsak daha önce hiç duymamış olduğumuz mimarlardan bile öğrenebileceğimiz çok şey var.
Chhatrapati Shivaji Uluslararası Havaalanı, Mumbai
Görsel Kaynağı: ArchDaily
Şekiller değişip, çeşitlenebilir ama ‘Mimari süzebilir mi?’ Meşhur mimarlık ofisi Skidmore, Ownings, & Merrill (SOM) Mumbai Havaalanı Terminal 2 yapısı tasarımına, tavan sisteminden filtrelediği atmosferik ışığı da dahil etmeyi başardı.
Dünyanın birçok farklı yerinde ve mimarlık tarihine göz attığımızda tavan süslemelerinin çeşitli örneklerini bulabiliriz. Sıradan bir ev sahibi bu detaylar ile ne yapabilir? Birebir tanışmadığımız halde kamusal yapılara bakarak tasarımcılarından fikir almamız mümkün. Kendi yaşama alanlarınız için beğendiğiniz detayları çalmakta ikileme düşmeyin.
Görsel Kaynağı: ArchDaily
Plaza Carso’da yer alan Soumaya Müzesi Meksikalı mimar Fernando Romero tarafından parametrik tasarımın ustalarından Frank Gehry’nin katkıları ile birlikte tasarlandı. Cepheyi oluşturan 16.000 bağımsız altıgen alüminyum levha, birbirine ve yere dokunmadan, havada süzülen güneş ışınları gibi bir etki yaratıyor. Harpa Konser Salonu gibi 2011 yılında tamamlanan bu müze binası da cephesi ile konuşarak Marc Kushner’i şunu sormaya zorluyor; ‘Güzel olan kamusal hayatı iyileştiren midir?’
Biz binalarımızı estetik hale getirmek için onlara ne soruyoruz? Peki ya eviniz muhitinize ne söylüyor?
Frog Queen, Avusturya
Görsel kaynağı: ArchDaily
Ev sahipleri, evlerinin dış cephesi için kaplama seçenekleri arasından tercih yapabilmek için çok zaman harcıyor. Mimar Marc Kushner müstakil evlerin bütün ihtimalleri değerlendirmenin yakınından bile geçmediğini düşünüyor ve soruyor; ‘Mimarlık piksellerden oluşturulabilir mi?’
Prisma Engineering’in 2007’de tamamlanan idari merkez binası Frog Queen Graz Avusturya’da bulunuyor. Ölçüleri itibari ile formu kusursuza yakın bir küp (18.125 x 18.125 x 17 metre). Avusturyalı SPLITTERWERK için binayı tasarlarken asıl mesele, içeride sürdürülen araştırmayı dış dünyadan duvarlarla korurken, yapıyı Prisma’nın işleri için bir vitrine dönüştürebilmekti.
Frog Queen’e Daha Yakından Bakmak
Görsel Kaynağı: ArchDaily
Jeanne Gang’in Aqua Tower ‘ın cephesinde yakından ve uzaktan görünümün farklı olduğu gibi bu örnekte de neredeyse kare olan (67 x 71,5 cm) alüminyum paneller belli bir mesafeden görüldüğü gibi yalnızca grinin bir tonu değil. Her kare bir araya geldiğinde tek bir ton oluşturan farklı imajlar içeren serigrafiler. Pencere açıklıkları ise binaya ulaşana kadar göremeyeceğiniz şekilde saklanmış durumda.
Gerçekte Frog Queen’in Cephesi
Görsel Kaynağı: Daily Tonic
Görsel kaynağı: ArchDaily
Frog Queen’in uzaktan bakıldığında görünen tonları ve gölgelerini oluşturmak için çeşitli çiçekler ve dişliler kusursuzca bir araya getirildi. Bunlar bir bilgisayar programı tarafından sanatsal biçimde tasarlanmış, prefabrik ve fabrikada boyanmış alüminyum paneller. Oldukça basit bir süreç gibi görünüyor. Öyleyse biz niye yapamayalım?
Frog Queen’in mimarları tasarımları ile kendi yapılarımızdaki potansiyeli görmemize yardımcı oluyor. Biz de benzer bir şey yapabilir miyiz? İnsanların binaya yaklaştığında aklının çelineceği sanatsal bir cephe tasarlamamız mümkün mü? Mimariyi doğru görmeye kucak açmaya ne kadar yakınız?
Marc Kushner, ‘Mimari sır tutabilir’ diyerek bu konuyu sonuçlandırıyor.
—-
Haber Kaynağı: ThoughtCo.
Kapak Görsel Kaynağı: ArchDaily