Hip-Hop Mimarlığı Daha Eşitlikçi Hale Getirebilir mi?
Tarih boyunca Rönesans, Modernizm ve Postmodernizm gibi ana kültür akımları kendilerini görsel sanatlar, müzik, mimari ve dans yoluyla ifade etti. Syracuse Üniversitesi profesörü, mimar ve küratör Sekou Cooke Hip-Hop kültürü hakkında düşündüğünde, bu akımın neden mimarlık dışındaki tüm sanat alanlarında çok üretken olduğunu merak etti.
“Neden? Neden Hip-Hop kendi mimarisini oluşturamıyordu? Ve üretirse nasıl görünürdü? Eğer Hip-Hop kendi mimarisine sahipse, biz onu bulabilir miyiz? ” Cooke’un New York Center for Architecture’ da gerçekleşen “Close to the Edge: The Birth of Hip-Hop Architecture” (Sınırın Kıyısında: Hip-Hop Mimarlığının Doğuşu) sergisinin açılışında kafa yorduğu sorular oldu.
Beş yıl boyunca Cooke bu soruların potansiyel cevaplarını araştırarak ve mimarinin yeni –izm-ini tanımlama ve ortaya çıkarmanın heyecanlı girişimi ile manifestolar, konsept projeler, inşa edilmiş yapılar ve akademik tezler arasında araştırmalar yaptı. Cooke’a göre Hip-Hop Mimarisi yaşamın bir parçası haline gelmeye başladı. Ama karşıt kültür bir felsefenin mimarinin yeni ana akım hareketine dönüşmesi beklentisi, serginin ele aldığı konu ve hizmet ettiği durum düşünülünce; “ Sergi aynı zamanda kendi topuğuna mı sıkıyor?” sorusu akıllara geliyor.
Görsel: Shanty Megastructures- Olalekan Jeyifous, 2015- Kaynak: Center for Architecture
Peki Hip-Hop Mimarisi tam olarak ne? Cooke’un sergisine göre; 1970’lerde South Bronx’ ta yaşayan genç Afro-Amerikalı ve Latin Amerikalılar tarafından oluşturulan Hip-Hop hareketini somutlaştıran tüm mekanlar, binalar ve yapılı çevre. Hip-Hop yapılı çevreyi tekrar ele alarak adapte etti. Hip-Hop sosyal eşitliği geliştirdi. Hip-Hop bazı şeyleri parçalara ayırdı, üzerine yeni şeyler ekledi ve bunları karıştırıp yeni bir birliktelik üretti. Bu akım enerjik ve renkli. Hip-Hop Mimarisi, ana akım mimarinin göz ardı ettiği, geride bıraktığı, zarar görmüş insanların iyiliği için ve çoğunlukla bu insanların kendisi tarafından üretiliyor.
Hip-Hop Mimarisi içerisindeki bazı teknikler Postmodernizm, Dekonstrüktivizm, Afrofütürizm ve aktivist mimarlık gibi –izm-lerle benzerlik gösteriyor olsa da, Cooke’un iddiasına göre bu akımlar Hip-Hop ile bağlantılı kültürel, politik ve ekonomik durumlara aktif olarak karşılık vermediğinden birbirleri ile mukayese edilemezeler.
University of Michigan profesörü, serginin danışma kurulu üyelerinden ve mimariyi Hip-Hop’ un gözünden tasarlamanın ilk uygulamacılarından olan Craig Wilkins şöyle açıklıyor: “Dürüst olacağım: Mimarlık beyaz olmayan topluluklara karşı düşmanca. Bunu fark etmek, konuşmaya cesaret etmek yavaş ilerleyen bir süreç. Hala tartışması ağır ilerleyen bir mesele. Köklerini tartışmasız Afro- Amerikalı kültürden alan gerçek bir mimari felsefenin (hem ideolojik hem estetik olarak) ihtimalinin heyecanı ile doluyum.”
Görsel: Grafiti sanatçısı Boris ’Delta’ Tellegen’in Hollanda’da yapmış olduğu cephe çalışması – Kaynak: Center for Architecture
“Close to the Edge” projesinde yer alan işler, 1992 yılında Wilkins’in Şikago için tasarladığı konsept proje Hip-Hop Park (terk edilmiş bir alandaki malzemelerin geri dönüştürülmesi ve kullanımı ile oluşturulan bir kamusal alan projesi) ile başlayan 25 yıllık işleri kapsıyor. Sergi ayrıca Nina Cooke- John’un 1995 yılında Bronx ve Queen’de bulunan Karayip mahalleleri için tasarladığı, binaların arasında kalan boşlukları müzik öykücülüğü için kullanmayı öngören “Urban Porch” (Kent Verandası) projesi de yer alıyor.
2013 yılında Haarlem, Hollanda’da bir binanın cephesine 3 boyutlu gibi görünmesi için yaptığı yapıbozumcu çalışması ile bilinen Hollandalı grafiti sanatçısı Delta’nın da bir çalışması sergi kapsamındaki işlerden. Olalekan Jeyifous’un modern altyapı ve binaları katmanlara ayırdığı Lagos, Nijerya’da için çalışmış olduğu konsept projesi “Shanty Megastructures” (Gecekondu Megastrüktürleri) de görmek mümkün.
Cooke enstalasyon boyunca yürürken “Jeyifous’nun bakış açısı ve ürettiği işler estetik olarak hip-hop mimarisi olarak tanımlanabilir ya da kolaj, remiks ve sampling (müzikte bir ses kaydı ya da şarkının bir kısmını alıp yeniden başka bir kayıt için kullanma) ile ilgili mimari bir yöntem.” cümleleri ile işi açıklıyor. Ve şöyle devam ediyor: “İster Legos olsun ister Brooklyn’ de bir depo, bu mekan ve bağlamlar her zaman kültürel olarak provokatif- bunlar kentsel stratejiler.”
Güzel sanatlar alanında çalışan mimarlar da sergide kendini gösteriyor. Amanda William’ın Color(ed) Theory Series (Renklendirilmiş Teori Serisi) yıkılmaya yüz tutmuş enerjik renklerle boyanmış binaların fotoğraflarını içeren eserleri soylulaştırma ve imtiyaz üzerine bir araştırma niteliğinde. Afrikalıların dağıldığı bölgelere odaklanan bir araştırmacı, sanatçı ve tasarımcı olan Nathan Williams serginin en eski ve en yeni işleri olan iki kolaj işi ile sergide. Bunlardan biri 1993 yılında Cornell University’de hazırladığı tezi projesi, diğeri 2017 yılında şehri Hip-Hop fikirleri ile haritaladığı projesi. Lauren Halsen’e ait olan Crenshaw District Hieroglyphic Project (Crenshaw Bölgesi Hiyeroglif Projesi) ise Los Angeles sanat camiasına göre en çağdaş temsillerden biri olarak kabul edilen heykel projesi.
Görsel: Lauren Halsey- Crenshaw District Hieroglyphic Project- Kaynak: Center for Architecture
Sergi tasarımı Cook’ un kendi stüdyosu tarafından, grafikler ise WeShouldDoItAll tarafından Hip-Hop Mimarisi’ ni yansıtacak şekilde tasarlandı. Duvarlar önceki serginin kalıntıları, Chino’ nun grafitileri ve bir nakliye konteynırının parçaları ile katmanlandı.
Görsel: Exothermic, Boris Delta Tellegen
Tek bir mimari hareketin adına tüm bu işleri bir araya getirmesi ile Cooke’un sergisi Philip Johnson’un 1932 Museum of Modern Art (MoMA)’ ta gerçekleştirdiği ve mimariyi yaklaşık otuz yıl boyunca estetik ve sosyal anlamda derinden etkileyen sergisi International Style (Uluslararası Stil) ile benzerlik kuruyor.
Kaynak: Center for Architecture
Bu yıl Amerika’da, Hip-Hop ve R&B janraları, ilk kez rock müziği geçerek en popüler janralar olmayı başardı. Bu durum yaygınlaştıkça, Hip-Hop ve R&B ile meşhur olanlar da kendilerini ifade etmenin daha kapsamlı yöntemlerini keşfediyor. Bronx’ta prestijli Hip-Hop galerileri açılıyor. Kuruluşlar ilk Hip-Hop müzesini açabilmek için birbirleri ile yarış halinde. Sözde Hip-Hop mimarları da bunun için debeleniyor. Hip-Hop yaşamın kenarlarından, akademi ve enstitülerin de dahil olduğu büyük bir kabule doğru ilerlerken, bu tarzın ne olduğu, ne vaat ettiği, nasıl kullanılacağı ve nasıl suistimal edileceği yeniden sorgulanıyor.
Cooke’a göre: “ Hip-Hop Mimarisi’nin imkanları beni gerçekten heyecanlandırıyor: mimari süreç herkesin katkıda bulunmasına açık ve kişilerin kendi çevrelerini tasarlama ve şekillendirmede faaliyette bulunduğu daha demokratik bir hale gelecek. Olası en büyük tehlike insanların bütün işler ve aşamalarda sosyal olarak proaktif duruşu mimarin görevi ya da sorumluluğu olarak görmesi olur. Bana göre mimarlık Hip-Hop kültürünün saf estetik ve sosyal aktivizm spektrumunun içinde var olabilmeli. ”
Nina Cooke-John tez projesini tamamladığında, kendini yapayalnız hissetti. Şimdi işini 25 yıldır benzer konular üzerinde çalışmış diğer katılımcıların eserleri ile bir arada görmenin heyecanını yaşıyor.
“Eğitim yıllarımda oldukça sıkı modernist bir temelimiz vardı. Bununla spesifik bir yöntemle, farklı konseptlerde mücadele edebileceğimiz fikri gerçekten heyecan verici. Bu sadece mimarlığa ve kentsel tasarıma bu şekilde bakan küçük bir grup insan değil. Tüm mimarlar nasıl daha insani bir yöntemle, insanların ihtiyaçlarını anlayarak ve onlara bir ses olacak şekilde tasarlayabiliriz diye kendine sorabilir. Herkes için en iyisini bilen, herkes ve her durum için uyumlu çözümler arayıp sıkıcı ve ruhsuz binalar yükselmemeli. ” cümleleri ile Cooke Hip-Hop kültürünün mimarideki dönüştürücü kuvvetine dikkat çekiyor.
Görsel: Hip-Hop Müzesi Michael Muchmore- Kaynak: Center for Architecture
Wilkins işi ilgili yaptığı TED konuşmasında Hip-Hop Mimarisi’ nin sosyal sorumluluğu ‘sesi olmayana ses vermek ve mimariyi mekansal adalet ve sosyal eşitliği sağlamak için bir araç haline getirmek olduğunu vurguluyor. Öte yandan Hip Hop Mimarisi’ ni yalnızca kendi topluluğuna mal etmesi durumunda bu etiğin çökmesinden endişe duyuyor.
Tüm kentsel dönüşüm ve gayrimenkul geliştirme girişimleri, (iyi niyetli olanlar bile) Hip-Hop müziği keşfeden topluluklar için her zaman şiddet içeren ve yerinden eden bir kuvvet oldu. Yaratıcı mekan oluşturma adı altında fayda sağlayacaklarını iddia ettikleri Afro-Amerikalı toplulukların ihtiyaçları ile gerçekte ilişki kuramayan projeler gibi, Hip- Hop Mimarisi çabucak reklam kaygıları ile yüzeysel gösterilen ve felsefesini kaybeden bir duruma düşebilir mi?
Wilkins’ göre; “Tarih boyunca kapitalizmin çarkları, varlığına tehdit olarak gördüğü her şeyi yenmeyi başardı. KRS-One içten beyanında şöyle dile getiriyor: ‘Rap yaptığınız bir şey ama, Hip-Hop yaşanan bir şey.’ Korkarım bu ana akım iletişimin bir parçası haline geldikçe, giderek toplumun her kısmı ile daha ilgili, daha çok insanın meşrutiyetini kabul ettiği, mimarlığın ne yapabileceği ile ilgili daha büyük bir hareketin parçası haline gelerek ele geçirilecek. Ve burada bunun tarihi gözler önünde duruyor.”
Wilkins tasarım, teknoloji ve mimarlık ile herkes için yaşama standartlarını yükseltmeyi hedefleyen bir yöntem olarak başlayan modernist hareket ile bu noktada benzerlik kuruyor. Yeni teknolojileri kullanarak, verimliliği önceliklendirerek ve daha ucuza inşa etmenin yöntemlerini bularak daha çok insanın barınma ihtiyacının karşılanabileceğini ve toplumsal eşitliği sağlamanın mümkün olduğununun altını çiziyor.
Wilkins: “Sadece mimari bir akım olmayıp sosyal bir harekete dönüşmek Modernizm’in ana prensiplerinden biriydi. Birçok nedenle bu hedef başarısızlığa uğradı. Modernizm sonunda yalnızca yüksek moda ile eşleşen bir kavram haline geldi. Hip-Hop Mimarlığı’nın da toplum için eşitlikçi bir hareket olmaktan çıkarak, sadece modaya dönüşmesi ve Modernizm ile aynı kaderi paylaşmasından korkuyorum.” cümleleri ile Hip-Hop Mimarlığı’nın başına gelebilecekler hakkındaki endişelerini dile getiriyor.
Görsel: Amanda Williams, This is My Nursery School- Kaynak: Center for Architecture
Ancak negatif anlamda popüler olma Hip-Hop Mimarlığı’nın kaderi değil. Wilkins ve Cooke-John bu hareketin yapabileceği olumlu değişiklikler (mimarinin aşamalarını daha zengin ve renkli bir hale getirmek gibi) hakkında umutlu.
Sergideki işler Hip-Hop Mimarlığı’na akademik bağlamda odaklanıyor. 2015 ve 2017 yıllarında lisans öğrencilerini ile Hip-Hop müzesi tasarladığı stüdyolar yürüten Chris Cornelius’un öğrencilerini Hip-Hop müziğin arkasındaki üretim sürecini sorgulayıp tasarım sürecine bunu dahil etmelerini istediği (bir şarkının diyagramını çıkarıp benzer organizasyon şemasını konsept çalışmalarında kullanmak gibi) çalışmalarını da sergi de görmek mümkün.
Sergide ayrıca 2017 yılında tasarım kamplarında azınlık çocuklara mimarlığı Hip-Hop aracılığıyla öğreten bir mimar olan Mike Ford’un Hip-Hop ‘un Modernizm’in düşüşünün ardından onun yerine geçecek bir hareket olup olmadığını tartıştığı TED konuşması da bulunuyor.
Wilkins’ e göre “Eğer mimarlığı mimarlık olarak ele almaya devam edersek, azınlık gençler mahallelerinin soylulaştıran yapılar ve hiçbir zaman çalışmayacakları ofis binalarına bakıyor olacak. Ancak çevreye kendinizi merkeze alan bir bakış açısı ile bakmaya başladığınızda, bu durum üzerinden üretebileceğinizi görüyorsunuz. Bu benim için. Bu sergi ve tüm Hip-Hop Mimarlığı hareketi toplumla alakalı. Bu güçlenmek için. Tasarımcıdan gelen bir güçlendirme. Toplumun, işverenin ve gençliğin faydalanabileceği bir güç.”
Görsel: PHAT (Nathaniel Belcher, Stephen Slaughter), Harlem Ghetto Fabulous, 2003 – Kaynak: Center for Architecture
Ekim 2018’de Center for Architecture ve AIA New York bu Akımın kültürel koruma için bir araç olma potansiyelini tartışmak, amaçlarını analiz etmek ve mimari ve tasarımda süren daha kapsamlı tartışmaların içindeki yerini konumlandırmak için Hip-Hop Mimarlığı ile ilgili bir sempozyuma ev sahipliği yaptı. Hip-Hop Mimarlığı artık hayatın bir parçası.
Eğer Hip-Hop Mimarlığı ile ilgili fikirleri tartışmaya açıksanız bunun sadece Afro-Amerikalı topluluklardan doğan bir misilleme olmadığını göreceksiniz. Bu hepimizi ilgilendiriyor. Bu tüm disiplini ilgilendiren bugüne kadar yararlanılmamış bir dağarcığı gündeme getiriyor. Bu mimarlık için, bu dağarcığı kendi bünyesine dahil etmesi için bir fırsat. Yapmaya devam ettiğimiz şeyleri her ne olursa olsun yapacağız. Eğer siz bununla ilişkili olmak isterseniz daha çok siyahi birey işveren olabilir. Eğer dünya ile daha ilgili olmak isterseniz bu akıma daha çok dahil olmak isteyebilirsiniz.
Kaynak: Zvi Belling
Haber Kaynağı: Curbed, Can hip-hop make architecture more equitable?, Diana Budds
Çeviri / Derleme: Zeynep Burçoğlu
Kapak Görseli: Sekou Cooke küratörlüğünde hazırlanan “Close to the Edge: The Birth of Hip Hop Architecture” sergisi, Erik Barden – Kaynak: Center for Architecture