AURA Crea “Büyükada’da Kamusallığı Keşfetmek” Atölyesi Tamamlandı!
AURA Crea “Büyükada’da Kamusallığı Keşfetmek” Atölyesi Tamamlandı!
AURA İstanbul Sertifika Programı kapsamında gerçekleştirilen AURA Crea atölyelerinde, program katılımcıları alışık oldukları ölçek ve tasarlama süreçlerinin sınırlarını aşarak gruplar halinde tasarımlarını üretiyor, jüri değerlendirmesi sonucunda başarılı bulunan projeler ödüllendiriliyor.
Bu dönem, Büyükada’nın özgün mimari kimliği ve tarihi kent dokusu odağa alınarak 7-17 Temmuz 2025 tarihleri arasında gerçekleşen atölyede, DYO Boya ürünleri ve renk kullanımıyla uygulanabilir kentsel tasarım önerileri geliştirildi. Tarihi ahşap konakları, dini yapıları ve kamusal alanlarıyla benzersiz bir kentsel doku sunan Büyükada’ya yönelik, sürdürülebilir kentsel yaşamı vurgulayan projeler hazırlandı. Bu projelerde yapıların yere ait tüm bileşenleriyle bütüncül bir şekilde ele alınması ve rengin mekânı dönüştürücü, iyileştirici etkisinin vurgulanması öncelik taşıdı.
Atölye programı 7 Temmuz’da Büyükada’da yapılan alan gezisiyle başladı; katılımcılar, Elif Çelik ile Sayfiye’de Büyükada üzerine bir sohbetin ardından Korhan Gümüş rehberliğinde adanın kamusal alanlarını yerinde keşfe başladı. 8 Temmuz’da AURA’da araştırma ve analiz çalışmaları devam etti. 9 Temmuz’da gerçekleştirilen DYO Atölyesi, atölyenin önemli aşamalarından biri oldu. Bu kapsamda “DYO İnşaat Boyaları Semineri” düzenlendi. Ardından “Kavramın Peşine Düşmek: Renklerle Dönüşmek” başlıklı oturumda renklerin mekânı dönüştürücü ve iyileştirici gücü tartışıldı. Atölye katılımcıları, yaş boyalar ve Büyükada’dan toplanan fotoğraf ve malzemelerle moodboard üretimi gerçekleştirdi ve günün sonunda ürettikleri çalışmaları sundu. DYO “Renklerle Dönüşmek” atölyesi sonucunda renk teorisine ilgiyi teşvik etmek amacıyla ise hazırladığı moodboard çalışması ile Marzieh Nouri’ye “The Book of Color Concepts (1686–1963)” başlıklı kitap hediyesi takdim edildi. 10-11 Temmuz’da proje konseptleri ve renk seçimleri üzerinde çalışmalar sürdü; ayrıca DYO uzmanlarıyla renk danışma toplantısı yapıldı. 16 Temmuz’da ise dijital pafta teslimlerini gerçekleştirdi.
Jüri Değerlendirmesi
Düzenlenen atölye/yarışma formatındaki AURA Crea etkinliğinin jüri üyeleri ise:
- Ayşe Şentürer (Mimar, Prof.)
- Büke Uras (Yazar)
- Deniz Aslan (Mimar, DS Mimarlık)
- Erdil Dinçer (DYO Pazarlama Direktörü)
- Korhan Gümüş (Mimar)
- Pınar Şimşek (DYO Akademi Müdürü)
- Tansel Korkmaz (Mimar, Prof.)
- Yaman İrepoğlu (Mimar)
- Zühre Sözeri (Mimar, Prof.)
Jüri değerlendirmesi ardından Jiyan Taş, Seray Zık ve Şeyma Kaya “Büyükada’da Kamusallığı Keşfetmek” projesi ile 45.000 TL değerindeki birincilik ödülünü kazandı. 30.000 TL değerindeki ikincilik ödülünü ise Sude Naz Gün, Tuba Buran ve Zeynep Esin Temtek’in tasarladığı “KÖK ADA” projesine verildi. Ayrıca “Ada’nın Sessiz Düğümü”, “Bir Arada” ve “Rudera” projeleri DYO eskiz defteri ve kalem seti ile ödüllendirildi.
Emekleri için tüm katılımcılarımızı kutlarız! Katkıları için değerli jüri üyelerimize ve destekleri için DYO‘ya teşekkür ederiz.
Projeler:
Açık Rota Hristos Yokuşu
Jiyan Taş, Seray Zık, Şeyma Kaya
Birincilik Ödülü
Doğal ve kentsel sit alanı olarak tescillenmiş Büyükada, yirminci yüzyılda özellikle Rum nüfusun göçüyle önemli toplumsal ve mimari dönüşümler geçirmiştir. Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğini tamamladığımız bugünlerde, adanın dönüşümüne tanıklık etmiş adalıların sözlü tarih potansiyelinin azalması ve dünyanın en büyük ikinci ahşap yapısı olan yetimhanenin çökmekte olması gibi iki büyük gerilim noktası mevcuttur. Adada yıllardır süregelen arşiv oluşturma girişimleri ve mevcut edebi-görsel bellek kayda değerdir; ancak bu meselenin mekânsal karşılığı henüz hak ettiği biçim ve sürekliliği kazanamamıştır.
Bu proje, kültürel mirası koruma etrafında şekillenen bu sivil toplum enerjisinin kanalize edilebileceği bir mekânsallık üzerinden oluşacak bir kamusallık tahayyülüdür. Bu bağlamda bir mimari/kent festivali önerilmiştir. Aktörlüğünü yerel sivil toplum kuruluşlarının üstleneceği bu festival, adanın iki antik yolundan biri olan Hristos Yokuşu’nu kıyıdan başlayarak Rum Yetimhanesi’ne kadar uzanan bir yürüyüş rotasına dönüştürür. Gönüllü rehberler ve basılı/dijital materyallerle rota üzerinde belirlenen mimari yapılara dair bilgiler ulaşılabilir kılınır.
Meydan düzenlemesi ve düşey sirkülasyon elemanları ile kıyı ile falez üstü kot bağlantısı kolaylaştırılır. Rota boyunca kurulan strüktürler, renk kullanımı aracılığıyla hattı birbirine bağlarken; gölgelik ve su istasyonları yokuşu fasılalarla yürünebilir kılar. Belirlenen mimari durakların önünde, asfalt altında kalmış taş yol zemin ortaya çıkarılarak yolun tarihî dokusu sergilenir. Bu taş numunelerin çevresindeki asfalta boyayla çizilen çerçeve ise, durak sinyalizasyonu görevi görür.
Yokuşun sonundaki platform rotanın tacı niteliğindedir. Yetimhaneyi çevreleyen kademeli iskele yapısı, topografya ile birleşerek tepeye bağlanan bir seyir terasında düğümlenir. İskelenin kırmızı tonu, adanın yeşil dokusuyla bilinçli bir kontrast kurar. Çökmekte olan bu devasa yapıyı bir inşaat iskelesiyle sarmak, onu mimari muhafaza ve müdahale imgesiyle kuşatmak, zamanı durdurmak ve tarihe sahip çıkmak isteyen poetik bir tavırdır.
Kök Ada
Sude Naz Gün, Tuba Buran, Zeynep Esin Temtek
İkincilik Ödülü
Bu çalışma, kamusal alan kavramını yalnızca insanlar arasındaki sosyal etkileşimle sınırlamayan; doğayı, onun tüm canlı ve cansız unsurlarını kamusal varoluşun asli bileşenleri olarak ele alan bir yaklaşıma dayanmaktadır. Büyükada’da hayata geçirilen bu proje, kamusallığı yeniden tanımlarken, toprak, bitki, hayvan, mikroorganizma ve insanın birlikte var olabileceği bir ekolojik alan önerisi sunar.
Projenin merkezinde yer alan kolektif bostanlar, sadece tarımsal üretim sahası değil, aynı zamanda doğa ile karşılıklı ilişkilerin örüldüğü, sosyal ve ekolojik bağların kurulduğu ortak yaşam alanları olarak tasarlanmıştır. Arıcılık, mantar üretimi, küçük ölçekli hayvancılık, kompost döngüsü ve şifalı bitki yetiştiriciliği gibi faaliyetler, bu çok bileşenli sistemin parçalarını oluşturur. Her bir unsur, yalnızca üretim amacıyla değil, aynı zamanda ekosistem bütünlüğünü korumak ve yerel dayanıklılığı artırmak amacıyla entegre edilmiştir.
Ayrıca terk edilmiş su kuyularının canlandırılması, yağmur suyu hasadı ve doğal sarnıç sistemlerinin kullanımıyla, su yönetimi sürdürülebilir temellere oturtulmaktadır. Proje, yerel halkın aktif katılımına açık olup, alanda gerçekleştirilen permakültür eğitimleri, ekolojik atölyeler ve kolektif üretim süreçleri ile sosyal ve ekolojik öğrenmeyi destekleyen dinamik bir yapıya sahiptir.
Sonuç olarak bu proje, yalnızca tarımsal üretimi değil, doğayla uyumlu çok türlü bir kamusal yaşam biçimini yeniden kurmayı amaçlamaktadır. Büyükada’nın ekolojik belleğiyle uyum içinde gelişen bu sistem, doğa ve toplum arasında yeniden kurulan bütüncül bir ilişki zeminini temsil etmektedir.
Ada’nın Sessiz Düğümü
Arçın Baray Karaca, Furkan Tulukcu, Mehmet Ali Yiğit
Bu proje yalnızca bir meydan düzenlemesi değil; adanın kuzeyi ile güneyi arasında fiziksel ve işlevsel bir bağ kuran, turizmin baskısını dengeleyen ve yerel halkı sürecin öznesi haline getiren bütüncül bir tasarım vizyonudur.
Günümüzde Lunapark Meydanı ve çevresi, hem turistler hem de yerel kullanıcılar açısından çeşitli mekânsal eksikliklerle karşı karşıyadır. Dinlenme alanlarının yetersizliği, doğu-güney yönlendirme kopukluğu ve kamusal yaşamın zayıf örgütlenişi, meydanın potansiyelini snırlamakta, güneydeki lavanta bahçeleri, bostanlar, arıcılık alanları gibi doğayla iç içe üretim alanları ise yeterince aktive edilememektedir.
Tasarımın çıkış noktası, meydanda var olan tekil bir aydınlatma direğinin sembolik anlamadır. Bu izlekten hareketle geliştirilen proje, minimum müdahale prensibiyle şekillendinlmiş tamamen sökülebilir ve yeniden konumlandırılabilir direk sistemleri etrafında kullanıcıya göre şekil alabilen mekanlar kurgulanmıştır. Bu sistem, spor etkinliklerinden kültürel buluşmalara kadar farklı kullanım senaryolarına uyum sağlayacak esneklikte tasarlanmıştır.
Direklerden gerilen ipler ve gergi elemanlarıyla oluşturulan örtüler, adeta kumaş gibi alana yayılırkert, meydanın zemini merkezden yaklaşık 3-5 basamaklık bir kot farkıyla aşağı alınmış, topografya ile uyumlu bir amfi mekan tanımlanmıştır. Otobüs rotaları düşünülerek geçiş eğimleri düzenlenmiş, direk yuvalan merkezden radyal olarak yayılan bir şermayla yerleştirilmiştir. Böylece meydan, sadece geçilen değil, karşılaşılan, durulan ve yeniden yön bulunabilen bir alan haline gelmiştir.
Lunapark Meydanı artık bir “nirengi noktası” dır. Adanın sosyal, doğal ve üretken damarlarının kesiştiği bir merkezdir. Çevresinde kurgulanan binicilik kulübü, geri dönüşüm alanı, bostan, arıcılık ve lavanta bahçeleri gibi unsurlar bu yeni odak alanını sürekli beslemekte, ziyaretçilere yalnızca görmek değil, yaşamak ve üretmek için de alan açmaktadır.
Lunapark Meydanı artık bir “mirengi noktası”dır. Adanın sosyal, doğal ve üretken damarlarının kesiştiği bir merkezdir. Çevresinde kurgulanan binicilik kulübü, geri dönüşüm alanı, bostan, arıcılık ve lavanta bahçeleri gibi unsurlar bu yeni odak alanını sürekli beslemekte, ziyaretçilere yalnızca görmek değil, yaşamak ve üretmek için de alan açmaktadır.
Bu projeyle hedefimiz, Büyükada’da mekânsal, ekolojik ve sosyal bir denge kurmaktır. Lunapark Meydanı’nın yalnızca bir meydan değil, bir geçiş, bir yönlenme ve bir duraklama mekânı olarak yeniden tanımlanmasıyla birlikte, ada yaşamının ritmi dönüşecektir. Bu alan artık doğa ile uyumlu, erişilebilir ve herkes için açık bir kamusal omurgadır.
Kamusallık, işlev üstlenen yapılardan değil; ortak hayali taşıyan insanlardan doğar. İmkansız hayal etmeyi kamusallık mümkün kılar. Ada içerisindeki zengin toplumsal ve kültürel içeriği korurken, aynı zamanda ziyaretçileri adanın izlerini keşfetmeye motive eden yaşamsal senaryolar bu meydanda hayat bulacaktır.
Bir Arada
Damla Solaz, Dicle Yıldız, Marzieh Nouri
Kıyı, sadece bir sınır değil; ortak bir bellektir. Ve biz bu belleği, Büyükada’nın çok kültürlü, çok sınıflı ve çok sesli kamusal etkinliklerin izinden bugüne taşıyoruz. “Bir alanı kim ne kadar kullanırsa o kadar ona ait olur.” Bu cümle, sadece aidiyetin değil; mekânın yeniden tanımlanmasının da başlangıcı olabilir. Çünkü her kullanım, mekânı dönüştürür; her tekrar, yeni bir anlam üretir. Ve bir yerde ısrarla var olmak, o yeri kamusal hale getirmenin en yalın yoludur. Bugün Büyükada’daki kullanılmayan İDO iskelesi, sadece terk edilmiş bir yapı değil; potansiyeli bastırılmış bir eşiktir. Eşik, Stavros Stavrides’in tanımıyla, farklı toplumsallıkların karşılaştığı, mekânın anlamının yeniden müzakere edildiği bir aralıktır. Gündelik hayatın akışı içinde, görünmeyen bu eşikler, ortaklaşma pratikleriyle görünür kılındığında, mekânın “kimin” olduğu sorusu yerini “nasıl paylaşıldığına” bırakır. Biz bu eşikte, sessiz bir kentsel akupunktur müdahalesi öneriyoruz: Regatta geleneğini yeniden canlandıran, suyla ve adalılarla ilişkisini onaran, kamusal olanı hatırlatan bir etkinlik. İskele- nin potansiyelini su sporları, kolektif hafıza ve geçici yapılarla ortaya çıkarıyoruz. Anthony Giddens’ın yapılaşma kuramına göre yapılar, ancak aktörler tarafından, belirli zaman-mekân pratikleriyle yeniden kurulur. Yani bir yapı, kullanıldıkça anlam kazanır; mekân, her kullanımda yeniden tanımlanır. Bu anlamda kullanım bir iştiraktir, iştirakte ısrar ise dönüşümdür. Buradaki dönüşüm, yalnızca fiziksel değil; politik bir eylemdir. Çünkü özel çıkarların veya terk edilmişliğin el koyduğu her yere dair ortak bir hafıza, kolektif bir dayanışma ve alternatif bir kullanımı hatırlamak-hatırlatmak direniştir. Tıpkı Stavrides’in söylediği gibi: “Adaletli bir şehir, eşiklerin çoğaldığı ve herkesin o eşiklerden geçme hakkına sahip olduğu bir şehirdir.” İDO İskelesi’ni eşik olarak yeniden kurmak, sadece mekân- sal değil; aynı zamanda sosyal bir tahayyüldür. Kıyıya erişimi, kolektif hafızayı ve suyla olan ilişkimizi geri çağırmayı hedefliyoruz. Biz, bir eylemi öneriyoruz: Kullanarak sahiplenmeyi, kamusalı birlikte üretmeyi, eşikleri aşmayı…
Rudera – Unutulanın Zemininde Kamusal Olasılık
Almira Endican, Hande Demirel, Zübeyde Apdik
Rudera, Büyükada Atatürk Meydanı’nın tarihsel, ekolojik ve toplumsal katmanlarını birlikte okuyarak alana yeni bir kamusal anlam kazandırmayı amaçlamaktadır. Süreç; Prens Adaları’nın çokkültürlü geçmişi, kırılgan doğası ve dönüşen kıyı kullanımları üzerine yürütülen detaylı araştırmalar, akademik okumalar, mekânsal analizler ve yerinde kullanıcı röportajları ile şekillendirilmiştir.
Odaklandığımız Atatürk Meydanı, geçmişte kıyı dolgusu ile kazanılmış ve zaman içinde mekânsal olarak büyüse de, kamusal niteliğini büyük ölçüde kaybetmiştir. Bugün, yalnızca tören günlerinde kullanılan, yönsüz, yeşil dokudan yoksun ve denizle ilişkisi zayıf bir boşluk alanı olarak varlığını sürdürmektedir. Bu fiziksel ve simgesel kırılma, projemizin çıkış noktasını oluşturmuştur.
Tasarım yaklaşımımız, bu dolgu alanın taşıdığı hafızaya saygı göstererek, onu yeniden kamusal yaşama kazandırmayı hedefler. Bu bağlamda, projenin zemini sadece yüzeysel bir kaplama değil; “rudera” kavramı üzerinden okunan, geçmişin molozlarıyla şekillenmiş, yeni anlamlara açık bir anlatı katmanıdır. Marmara kıyısına bırakılmış hafriyatların zaman içinde çakıllaşarak oluşturduğu bu yeni zemin, bir tür kentsel resif gibi düşünülmüş; bastığımız yüzeyin altında yatan kayıp türlere, çökertilere ve unutulmuş habitatlara ithaf edilmiştir.
Seçilen renk ve doku paleti, Büyükada’nın bitki örtüsü, mozaikleri ve mimari detaylarından türetilmiş; adaya özgü bir peyzaj diliyle yeni bir zemin hikâyesi örülmüştür. Tasarlanan yüzey, yalnızca sembolik değil, aynı zamanda işlevseldir: dalga hareketlerini emen, geçirgenlik sağlayan, yönlendiren ve gece aydınlatmasıyla desteklenen bir kamusal altyapı önerisidir.
Yıl boyunca planlanan kolektif üretim, kültürel buluşma ve doğa temelli etkinliklerle meydan yeniden yaşayan, paylaşmaya açık ve çok katmanlı bir alan olarak kurgulanmıştır. Böylece proje, kaybolanları hatırlarken geleceği birlikte kurmaya çağırır: Rudera üzerine yeniden düşünmeye, birlikte yaşamaya ve tasarlamaya davet eder.
Tüm katılımcılarımızı tebrik ederiz!